Büyük kültür ve medeniyetlerin meydana gelmesi sancılı bir
doğuma benzer. Çekilen sancının derecesi ne kadar fazlaysa, doğacak çocuğun
fiziksel güzelliği bir o kadar fazla ve zihinsel kapasitesi de bir o kadar
yüksek olur. Mimariden tutun giyim-kuşama dek uzanan zahirî şeyler dış
görünümle alâkalıdır. Milletin estetik zevkinin gelişmişliği yanı sıra duygu ve
düşünce dünyalarını da yansıtır. Edebiyat, musiki vb. diğer batınî kültür ve
sanat alanları ise çocuğun zihinsel kapasitesine teşbih edilebilir. Örneğin bir
milletin edebiyatı o ahalinin sadece bedii zevkini aksettirmekle kalmaz; dil
ile doğrudan irtibatlı olduğu için o milletin tefekkür seviyesini izhar eder ve
hayatı nasıl algıladığı hakkında malumat verir.
Medeniyetlerin tabiri caizse “öyle ha deyince olmuyor”
nitelikte birikimlere haiz olmasından dolayı, yeryüzünde siyasî memleket sayısı
oranında medeniyetten söz edemeyiz. Tarih boyunca devlet kurmamış, yani devlet
geleneği olmayan ve bir takım güçler tarafından kurdurtulan devletler, seneler
geçmesine rağmen ortaya medeniyet nâmına bir şey koyamamışlardır. Meselâ bugün
Suudi Arabistan dediğimiz devlet, mukaddes toprakların Osmanlıdan çık(arıl)ması
neticesinde çöl bedevilerinin İngiliz parmağıyla devletin başına getirilmesi ve
yönetilmesi bedbahtlığına duçar olmuş bir ülkedir. Bütün kabirleri ve türbeleri
yıkarak, musiki gibi birçok güzel sanat dalına “haram” kisvesi altında yasaklar
getirerek topraklarındaki medeniyeti yok ederken kendileri ucube gökdelenler
dikmişler, kültür ve medeniyet adına ortaya bir şey koyamamaktadırlar. Dünyada
bu şekilde, salt politik sınırları olan ama medeniyet vücuda getirememiş bir
hayli memleket mevcuttur.
AŞAĞIDAKİ BAĞLANTIDAN YAZININ DEVAMINI OKUYABİLİR VEYA YAZIYI İNDİREBİLİRSİNİZ:
AŞAĞIDAKİ BAĞLANTIDAN YAZININ DEVAMINI OKUYABİLİR VEYA YAZIYI İNDİREBİLİRSİNİZ:
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder