Edebiyat Tarihine Objektif Bakmak

(Edebiyat Tarihine Objektif Bakmak; Umran Dergisi, Sayı 183, Kasım 2009, sf.79-81)

Tarih mevzubahis olunca ilk akla gelen nasıl hükümdar isimleri oluyorsa, edebiyat tarihi mevzubahis olunca da ilk akla gelenler edîpler olur. Nazım şekilleri, edebiyat çığırları, edebî akımlar veya edebî devirler, hep şahıslardan sonra hatırlanan unsurlardır. Bu ediplerden klasik olmak vasfına erişenler de, diğerleri içerisinde ilk akla gelenler olur. Okunsun veya okunmasın, kulağa çalınanlardan hareketle isimler birbiri ardına sıralanır. Meselâ, ‘haydi Türk edebiyatı hakkında bir şeyler konuşalım” dediğinizde çoğu kişinin aklına gelecek liste üç aşağı beş yukarı aynıdır: Fuzuli, Baki, Nazım Hikmet, Mehmet Akif ilâhiri...


Dîn kudsiyetini gittikçe kaybettikçe, hem batıda hem doğuda hem de bizde, dînin bıraktığı boşluğu sanat ile tatmin etmek ihtiyacı doğmuştur. Bilhassa edebiyatta bu ciddi ciddi benimsenmiştir. Kur’an tercümesi üzerinden her şeyi anladıklarını düşünenler, hatta hüküm verenler; şiirin asla tercüme edilemeyeceğini söyleyerek şiiri bir yerde daha kudsî görürler. Kısasü’l Enbiya’lar yerini edebiyat antolojilerine tevdi etmişlerdir. Recaizade Mahmut Ekrem ve Muallim Naci arasında geçenler, Hz.İbrahim ve Nemrut arasında geçenlerden veya Hz.Musa ve Firavun hakkında geçenlerden daha fazla ilgi çekmekte ve daha dikkatli okunmaktadır. Shakespeare’nin sonnet’lerindeki mısralar, Kutub-u Sitte’deki hadislerden daha büyüleyici telâkki edilmektedir. Dîndar olan dinci’dir, kendine bir yol çizmiştir; sanatkâr göz önündedir , yaptığı iş ise saygıdeğerdir.


AŞAĞIDAKİ LİNKTEN YAZININ DEVAMINI OKUYABİLİR VEYA YAZIYI İNDİREBİLİRSİNİZ:

Hiç yorum yok :