Ağızlarda
sıkça dolaşan kelimeler, zamanla esas manalarından uzaklaşma tehlikesi
yaşarlar. Çünkü bu sözcüklere farklı kişiler veya zümreler tarafından çeşitli
anlamlar yüklenir. Diğer yandan, pek fazla zikredildiğinden dolayı kimse bu
kelimeleri tahkik etme ihtiyacı duymaz. Konumuz olan tasavvuf, bu kavramlardan
biridir. Ahali arasında “dinle alâkalı, aynı zamanda soyut bir şey” nev’inden
bir anlayış hâkimdir. Bunu fırsat bilip bu mefhuma kendi istediği surette anlam
yükleyenlere aldanmamak, işin künhüne vâkıf olabilmek için en sıhhatli yol
sadece bugün değil, geçmişte de ne manaya geldiğini tetkik etmektir.
Giriş
yazıları mevzuyu değil, mevzunun ne olduğunu teferruata girmeden anlatmayı
amaçlayan yazılardır. Bundan ötürü konu her ne kadar derin olursa olsun,
detaylara inmek kâbil değildir. Bu yazının da dosya konusunu ihata etmek
iddiasında değil, dergide bahsi geçen hususları tanıtmak gayesiyle yazıldığını
belirterek, mevzuyu kısa kısa ve alt başlıklar hâlinde özetleyelim.
Tasavvuf
Nedir?
Her
insan farklı bir perspektif sahibidir. Katı kuralları olan ideolojilerin içinde
bile muhtelif bakış açıları mevcuttur. İslâm dini, Peygamber Efendimizin
ahirete intikalinden sonra hudutları genişlediği ve pek çok milletten çeşitli
kültür unsurlarının harmanlandığı bir coğrafyada hâkimiyetini sürdürürken,
doğal olarak ve ihtiyaca binaen değişik görüşler ortaya konmuş ve bunlar
zamanla sistemleşmiştir. Mezhep adını verdiğimiz bu yollardan ma’da, halkın kısm-ı küllisinin dini algılayış
biçiminden farklı olarak telâkki eden düşünce sistemleri vardır. Tasavvuf
bunlardan birisidir. Sadece düşünme sistemi değil, aynı zamanda bir hayata
tatbik edilen desturlar bütünüdür. Dolayısıyla tasavvuf, adı tasavvuf diye
İslâm’dan gayrı bir şey ifade etmez.
Kelime
etimolojik olarak farklı köklere dayandırılır. En kabul göreni, yün anlamına
gelen “suf”tan türetildiği görüşüdür. Tasavvufun ne olduğunu en iyi ifade
edenler ise sûfîlerdir. Nitekim tasavvufun bizzat mutasavvıflar tarafından
muhtelif tanımlamaları vardır. Meselâ Cüneyd-i Bağdadî tasavvufu, “Masiva
(Allah’tan gayrı her şey) ile alâkayı keserek, Cenab-ı Hak ile beraber
olmaktır” diye tanımlarken, Ebu Hafs Haddad, “Edepten ibarettir” diye, Ebu Said
Arabî, “Fuzulî işleri terk etmektir” şeklinde, Ebu Hasan Nurî ise, “Ahlâktır”
biçiminde tarif etmişlerdir. Bunların tümü farklılıklar arz etmekle birlikte
zıtlık ihtiva etmezler. Her birisi resmin bir yanını gösterir ve kıymete
haizdir. Tasavvufu Dede Ömer Ruşenî gibi manzum şekilde tarif edenler de
olmuştur. Konuya merakı olanlar, dili bakımından daha sade olması itibariyle,
Olanlar şeyhi İbrahim Efendinin tasavvufu tarif eden şiirine müracaat
edebilirler.
AŞAĞIDAKİ BAĞLANTIDAN YAZININ DEVAMINI OKUYABİLİR VEYA YAZIYI İNDİREBİLİRSİNİZ:
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder