Bir Paradigma Olarak Tasavvuf

(Bir Paradigma Olarak Tasavvuf; Ayraç Dergisi, Sayı 43, Mayıs 2013, sf.3-10)


Ağızlarda sıkça dolaşan kelimeler, zamanla esas manalarından uzaklaşma tehlikesi yaşarlar. Çünkü bu sözcüklere farklı kişiler veya zümreler tarafından çeşitli anlamlar yüklenir. Diğer yandan, pek fazla zikredildiğinden dolayı kimse bu kelimeleri tahkik etme ihtiyacı duymaz. Konumuz olan tasavvuf, bu kavramlardan biridir. Ahali arasında “dinle alâkalı, aynı zamanda soyut bir şey” nev’inden bir anlayış hâkimdir. Bunu fırsat bilip bu mefhuma kendi istediği surette anlam yükleyenlere aldanmamak, işin künhüne vâkıf olabilmek için en sıhhatli yol sadece bugün değil, geçmişte de ne manaya geldiğini tetkik etmektir.

Giriş yazıları mevzuyu değil, mevzunun ne olduğunu teferruata girmeden anlatmayı amaçlayan yazılardır. Bundan ötürü konu her ne kadar derin olursa olsun, detaylara inmek kâbil değildir. Bu yazının da dosya konusunu ihata etmek iddiasında değil, dergide bahsi geçen hususları tanıtmak gayesiyle yazıldığını belirterek, mevzuyu kısa kısa ve alt başlıklar hâlinde özetleyelim.

Tasavvuf Nedir?

Her insan farklı bir perspektif sahibidir. Katı kuralları olan ideolojilerin içinde bile muhtelif bakış açıları mevcuttur. İslâm dini, Peygamber Efendimizin ahirete intikalinden sonra hudutları genişlediği ve pek çok milletten çeşitli kültür unsurlarının harmanlandığı bir coğrafyada hâkimiyetini sürdürürken, doğal olarak ve ihtiyaca binaen değişik görüşler ortaya konmuş ve bunlar zamanla sistemleşmiştir. Mezhep adını verdiğimiz bu yollardan ma’da,  halkın kısm-ı küllisinin dini algılayış biçiminden farklı olarak telâkki eden düşünce sistemleri vardır. Tasavvuf bunlardan birisidir. Sadece düşünme sistemi değil, aynı zamanda bir hayata tatbik edilen desturlar bütünüdür. Dolayısıyla tasavvuf, adı tasavvuf diye İslâm’dan gayrı bir şey ifade etmez.

Kelime etimolojik olarak farklı köklere dayandırılır. En kabul göreni, yün anlamına gelen “suf”tan türetildiği görüşüdür. Tasavvufun ne olduğunu en iyi ifade edenler ise sûfîlerdir. Nitekim tasavvufun bizzat mutasavvıflar tarafından muhtelif tanımlamaları vardır. Meselâ Cüneyd-i Bağdadî tasavvufu, “Masiva (Allah’tan gayrı her şey) ile alâkayı keserek, Cenab-ı Hak ile beraber olmaktır” diye tanımlarken, Ebu Hafs Haddad, “Edepten ibarettir” diye, Ebu Said Arabî, “Fuzulî işleri terk etmektir” şeklinde, Ebu Hasan Nurî ise, “Ahlâktır” biçiminde tarif etmişlerdir. Bunların tümü farklılıklar arz etmekle birlikte zıtlık ihtiva etmezler. Her birisi resmin bir yanını gösterir ve kıymete haizdir. Tasavvufu Dede Ömer Ruşenî gibi manzum şekilde tarif edenler de olmuştur. Konuya merakı olanlar, dili bakımından daha sade olması itibariyle, Olanlar şeyhi İbrahim Efendinin tasavvufu tarif eden şiirine müracaat edebilirler.

AŞAĞIDAKİ BAĞLANTIDAN YAZININ DEVAMINI OKUYABİLİR VEYA YAZIYI İNDİREBİLİRSİNİZ:

Hiç yorum yok :