Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü'nün Kısa Bir İncelemesi

(Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü'nün Kısa Bir İncelemesi; Ayraç Dergisi, Sayı 50/51, Aralık-Ocak 2013, sf.72-76) 


Bir milletin tarihi, o millete hâlihazırda tecrübî birikim sağladığı ölçüde ehemmiyet arz eder. Dolayısıyla bir toplum mazisiyle irtibatını koparmışsa,  ne denli zengin kültürü ve değerleri olursa olsun hafızasını yitirmiş insan gibi sersemce yaşar. Burada yaşamaktan kasıt hayvanların da sürdürebildiği biyolojik devamlılık olduğundan, bu yaşamak fiili sersemlikten daha kötü kelimelerle de tebdil edilebilir. Zorunlu göçe tâbi olan (İsrail), köklü reformlar gerçekleştiren (Fransa), ciddi rejim değişiklikleri yaşayan (Rusya) köklü milletlerin halâ “köklü” olmasının sebebi, geçmişleriyle barışık olmaları ve gelenekleriyle münasebeti koparmamalarıdır. Ne yazık ki aynı durum bizim için geçerli olmamıştır. Şartlar gereği cumhuriyet rejimiyle yeni bir devlet kurduğumuzda, yeni rejimle birlikte mazimizden ve ananevî değerlerimizden hızla uzaklaşıp ecdadımızın başarılarıyla gurur duymamız lâzımdı, lâkin biz nefret etmeyi âdet edinen bir ahali meydana getirdik. Nitekim kadim devletin ve izlerinin ders kitaplarında kötülenmesi, yeni yetişen nesiller üzerinde müthiş tesirli oldu Öte yandan bugün için konuşursak; harflerin değiştirilmesi ve daha önemlisi kelimelerin atılmasıyla tarihî bağına âdeta neşter vurulan toplum hata yapıldığını ve geçmişiyle ilişkisini kesmemesi gerektiğini biraz geç de olsa anlamıştır diyebiliriz.

Türkler İslâm ile müşerref olduktan sonra sadece hudutları geniş cihan devletleri kurmakla kalmamış, büyük bir Türk-İslâm medeniyeti inşa etmişlerdir. Bunu mimarîsiyle, musikîsiyle, iktisadıyla vs. görmek mümkündür. Dünya çapında büyük bir iş ortaya çıkardığı sahalardan birisi de edebiyattır. Edebiyatta ise, asırlarca pişerek klasikleşecek seviyeye yükselen şiir ön plandadır. Zira toplum duygu ve düşüncelerini ifade ederken nesir yerine nazmı yeğlemiştir. Büyük ağırlığıyla hemen sadece nazma dayandığını belirttiğimiz eski edebiyatımızın estetik temelini de şiir teşkil eder. İşin sanatsal tarafı bir kenara, devlette belli bir kademeye gelmek isteyen kişinin buna güzel bir şiir kaleme alarak muvaffak olması, insanların bir araya gelip şiir tartıştığı meclislerin kurulması, halkı irşad etmekle mükellef olan mutasavvıfların araç olarak şiiri kullanmaları, mimarî yapıların şiirle süslenmesi vs. şiirin ne kadar önemli olduğuna dair pek çok örnek verilebilir. Padişahlar dahi şiire değer vermekle kalmayıp şiirle iştigal etmeyi âdet edinmişlerdir. Öyle ki Talikizâde’nin Şehname-i Hümayun adlı eserinde Osmanlı Hanedanı’na nisbet ettiği yirmi haslet içinde “Kuvve-i şiiriyye” yani şiir yazma becerisi de vardır. Kudemanın şiirini ululayan, lâkin aynı zamanda onlardan bir adım ileri gitmeye gayret ederek bayrağı daima öne taşıyan bir sanat anlayışıyla hareket eden şuaramız dili işleyerek güçlendirmiştir. Bu şiirin estetiği kendine mahsus dili ve lügatini, mecaz ve mazmunlarını, mitolojik unsurlarını, imaj dünyasını ve estetik kurallarını muhafaza ederek çok geniş bir coğrafyada Türkçenin edebî dil olarak köklü bir gelenek olmasını sağlamıştır.[3] İşte geçmişimizle bağlantıyı sağlam kurmamız gereken temel alanlardan birisi klasik şiirimizdir.

AŞAĞIDAKİ BAĞLANTIDAN YAZININ DEVAMINI OKUYABİLİR VEYA YAZIYI İNDİREBİLİRSİNİZ:


Hiç yorum yok :