Türk Edebiyatında Hikâyenin Serüveni

(Türk Edebiyatında Hikâyenin Serüveni; Ayraç Dergisi, Sayı 20, Haziran 2011, sf.47-48)

İnsanoğlunun tabiatında tahkiye etmek vardır ve bunun doğal sonucu olarak hikâye dediğimiz türün geçmişini insanoğlunun geçmişine kadar indirmek mümkündür. Bunun yanı sıra hikâye mefhumunun yelpazesi geniş olması, her devirde çeşitli vasıflar üstlenmesine sebep olmuştur. Kişinin başından geçen bir olayı anlatması, tamamen kurguya dayalı bir hayâl ürünü, ders vermek amacıyla tasarlanan bir parça veya geçmişte yaşanmış bir hadise; hepsi hikâye kelimesiyle tanımlanabilir. Bizim mevzubahis edeceğimiz hikâye, bir edebî türdür ve kendine has özellikleri mevcuttur. Salt hikâye nev’ine yönelik neşriyat yapan dergiler hikâyenin ne olduğu ve özellikleri hakkında ciddi çalışmalar yaptıkları için bugün edebiyatla biraz haşır neşir olan bir kişi hikâyenin, romanın kısası olmadığını, kendine ait özellikleri haiz serbest bir tür olduğunu zaten bilir.

Batı edebiyatını baz almamızdan ötürü, edebiyat eserlerimizin modern ve dünya standartlarında olup olmadığını, batılı örneklerine ne kadar benzeyip benzemediği ölçütünü kullanarak karar vermekteyiz. Aynı şekilde edebî türlerin müstakil olarak kabul edilmesi, Batı edebiyatındaki örneklere benzerliğine bağlamaktayız. Bundan dolayı gerek edebî eserin modern olup olmadığı, gerekse edebî bir türün hangi zaman diliminde teşekkül ettiği konuları her zaman ihtilaflıdır ve daima tartışmaya açık olacaktır.

İster bilgi artışının doğal neticesinde ilmin parçalanması gerektiğine inanın, ister Hz.Ali’nin “İlim birdi, cahiller onu çoğalttılar” sözünü onaylayın; ilimle birlikte edebiyat ve sair sanat dalları, geçen zamanla birlikte dallanmıştır. Hikâye dediğimiz nev’i de gün gelmiş, kendi istikbalini oluşturmuştur. Bu güzergâhı Avrupa’da 14.asırda Decameron ile; bizim edebiyatımızda ise 19.asırda yaptıkları yeniliklerle bir kısım insanın, çağdaşlaşmanın ilk adımlarını attıkları için minnettarlık duydukları, bir kısım insanın ise öncesini ve sonrasını bilmediği için bütün günahı yükledikleri Tanzimat aydınları çizmiştir.

Bugünkü anlamda hikâye; kimilerine göre Ahmed Mithad Efendi’nin “Kıssadan Hisse”si ile, kimilerine göre Nabizade Nâzım’ın “Karabibik”i ile, kimilerine göre ise Samipaşazade’nin “Küçük Şeyler”i ile başlamıştır. Hangisi başlangıç kabul edilirse edilsin, bugün Türk edebiyatında öykünün takriben 120 yıllık bir serüveni olduğunu söylemek mümkündür. Halit Ziya Uşaklıgil, Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Memduh Şevket Esendal, Sait Faik Abasıyanık vs. bu türde çığır açan isimler üzerinde ise mutabakat sağlanmıştır.




Yeni Türk Edebiyatında Öykü, Nabizade Nazım’dan Cemal Şakar’a uzanan geniş zaman diliminde, 103 hikâyeciye yer veren 5 ciltlik bir çalışma örneği. Ciltlerin kalın, yazı puntosunun küçük olduğu göz önüne alındığında, bu 5 ciltlik çalışmanın baya bir yüklü olduğunu ve emek istediğini görebiliyoruz. Nitekim eleştirmenliğiyle ön plana çıkan yazarı Ömer Lekesiz’in bu çalışmasını 1997-2001 yılları arasında, 5 senelik bir zaman dilimi içerisinde tamamladığını öğreniyoruz. Muhtemelen hikâye seçimi ve tahlilinden çok, öykücü hakkında yapılan kaynak taramaları vakit almıştır. Zaten kitaba değerini veren asıl unsur da bu tetkikat olmuş.

Çalışmada yer verilecek isimlerin seçilmesi konusunda çok titiz davranılmadığı ortada. Gerçi davranılması lüzumsuz olurdu; çünkü her hikâye yazanın kitaba dahil edilmesi, kitabın hacmini fuzuli genişletebilir, birkaç hikâyesi olan bir yazarın öykü anlayışını tahlil etmek hususunda sıkıntı yaşanabilirdi. Hassaten hikâyeciğiyle ön plana çıkanların çoğuna yer verilmiş diyebiliriz.


Kitapta yer alan hikâyecilerin kronolojik sırası doğum tarihlerine göre değil, hikâyelerini yayımlama tarihlerine göre düzenlenmiş ve çok da iyi olmuş. Zira okur, Türk edebiyatında öykücülerin değil, öykülerin izinde. Her yazar önce kısa özgeçmişiyle, sonrasında muhtelif kaynaklardan derlenen ve öykü anlayışını veren parçalarla, müteakiben öykü anlayışını örnekleyen bir hikâye ve onun çözümlemesi şeklinde tanzim edilmiş.

Kısa ve yeterli biyografi malumatından sonra karşımıza gelen öykü anlayışı kısmı, eski kitaplar ve mecmualardan iktibaslar yapılarak oluşturulmuş. Bu derlenme çalışması sayesinde aynı öykücü hakkında; ayrı mecralarda, farklı zaman dilimlerinde yapılan tahlilleri bir arada görmek ve sağlıklı bir şekilde kendi değerlendirmemizi yapmak fırsatını yakaladığımız için, bana göre bu beş ciltlik çalışmanın en faideli kısmı. Hatta bu kısımda hikâyecinin öykü anlayışının yalnızca başka kalemler tarafından yapılmaması; öykücünün kendi kaleminden çıkan fikirlerine ve röportajlarda kendine dair suallere verdiği cevaplara da yer verilmesi kanaatimce diğer tahlillerden daha yararlı. Çünkü öykücünün kendisine dair söyledikleri tarafsız olamasa dahi, bunlardan yola çıkarak gerçek düşündüklerini keşfetmek zevkini almaya olanak sağlamış.

Ayrı hikâyecilerin öykü anlayışlarını okurken, birtakım sözlerin sloganlaştığını ve değerlendirmelerin belirli bir çizgi üzerinden yürüdüğünü fark edip, birbirinden farklı düşünen ve yazan insanların Türk edebiyatının hikâyecileri olarak ortak özellikleri olduğunu görebiliyoruz çalışmada. Meselâ röportaj yapılan öykücülerin çoğu sloganlaşmış olarak “ne yazdığının önemsiz, nasıl yazdığının önemli olması gerekir” sözünü tekrarlamış. Yine birçoğu kişiye göre tanımlanabilen “yalınlık”tan dem vurmuş. “Öykülerinizi nasıl yazıyorsunuz?” sorularına verdikleri cevap da genellikle aynı: “Her şeyden öykü çıkartırım. Yolda yürürken gördüğüm birinden, cama konan bir kuştan vs.”. Yine öykücülerin yabancılardan Çehov’u, yerlilerden Sait Faik’i sık sık zikretmeleri göze çarpıyor. Hülasa, Türk öykücüsünün düşünce yapısını ve edebiyat anlayışını çözmek için kendi ağızlarından söyledikleri çok önemli.

Bu bölümün en büyük olumsuz yönü, seçilen yazıların kapsamının fazlasıyla dar olması. Yani hikâyecinin öykü anlayışını verebilecek genel nitelikte parçalar yerine, bir hikâyesi üzerine odaklanan ve oradan genelleme yapamayacağımız, lüzumsuz teferruata giren tahlillerden bazıları sayfalarca yer tutmuş. Yazı, herhangi bir hikâyeden yola çıkarak genel öykü anlayışı hakkında fikir verse amenna; lâkin kitapta da örneğini göremediğimiz tek bir öyküsü üzerinde yapılmış tahliller, maalesef çalışmayı gereksiz yere kalınlaştıran sayfalar vasfında. Bir yazarın öykü anlayışını, onun hakkında, örneğini görmediğimiz bir öyküsünün tahliliyle sınırlı kalmış bir yazıdan anlamak elbette imkânsızdır.

Öykü anlayışının tam olarak yerleşmesi için hikâyeleri arasından bir tanesinin seçilmesi ve tahlil edilmesi gayet iyi olmuş; fakat bu seçimin neye istinaden yapıldığını anlamak güç. En popülerine veya çözümlemeye en müsait olanına göre değil de, sanki Lekesiz’in şahsî tercihlerine göre seçilmiş izlenimi uyandırıyor. Ayrıca seçilen hikâyelerin, yazarın öykü anlayışını en iyi temsil eden hikâye olduğu da şüpheli.


“Çözümleme” (tahlil kelimesinin daha Türkçesi oluyor herhâlde) başlığı altında öyküyü takiben gelen kısım Lekesiz tarafından yapılmış. Bu tahlilleri başarılı veya başarısız bulmak haddinden fazla öznel bir değerlendirme olacaktır. Şu kadarını söyleyebilirim ki, Lekesiz’in tahlillerinin %90’ı sayfa sayısı artırmaktan öte bir işlevsellik katmamış. Öyküden yapılan alıntıların geniş yer kaplaması, “tamam bu kısmı zaten okudum, yorum nerede?” diyerek hususi bir çaba harcamayı gerekli kılmış. Hikâyedeki bir unsura dikkat çekilecekken koca bölüm olduğu gibi tırnak içinde tahlilin içine alınmış. Bazen de tek cümlelik bir tesbit için fazlaca alıntı yapılmış. Dolayısıyla tahlili okumak baya bir can sıkıcı olmuş. Bu alıntılar yer yer o denli fazla ki, öykünün çözümlemesini okurken, öyküyü ikinci kez okuyormuş gibi bir his uyanması gayet normal. Bu çözümlemelerin kitabı şişirmekten başka bir mahiyeti olmadığı ortada.

Lekesiz, şahsî beğenilerini bazen saklayamadığı gibi, bazen de bu beğenileri üzerinden genel yargılara varmış. Meselâ ben onun Türk hikâyesinin acemiliğini yaşadığını söylediği 1.cildin zaman dilimindeki hikâyelerin çoğunu, Türk hikâyesinin profesyonelleştiğini iddia ettiği 3.cildin zaman dilimindeki hikâyelerin çoğundan başarılı buldum. Bu yüzden öykücünün ve öyküsünün iyi mi kötü mü olduğuna okurun karar vermesi, bunu yaparken tahlili peşin kabul niyetiyle değil, istifade etmek niyetiyle okuması daha iyi olur. Ayrıca hikâye türünün tarihsel bir gelişim sürecine tâbi olmadığını, öykücülerin kabiliyetine göre değişim gösteren bir başarı çizgisine göre değerlendirmenin daha sağlıklı olacağı kanaatindeyim.

Zikrettiğimiz üzere kalın ciltli ve küçük punto ile yazılmış beş ciltlik bir çalışma olan Yeni Türk Edebiyatında Öykü, dikkatlice okunduğu takdirde insanın aylarını alacak kadar uzun bir okuma serüveni. Haliyle okur son cilde geldiğinde, ilk cildin öykücülerini okuyalı uzun zaman geçmiş oluyor ve Türk edebiyatında öyküyü genel olarak değerlendirecek bakış açısını kaybedebiliyor. Lekesiz bunu düşünmüş olacak, beşinci cildin sonuna genel değerlendirme kısmı koymuş. Bu bölümde öykü anlayışlarının biraz iyimser bir tavırla, umumî hatlarıyla ele alındığını görüyoruz. Genel değerlendirme zaviyesinden baktığımızda Lekesiz’in muvaffak olduğunu söyleyebiliriz.

Bu beş ciltlik çalışmayı Türk edebiyatında öykü türü üzerinde yapılan çalışmalar içerisinde ehemmiyetli bulabilir miyiz? Evet. Çünkü Türk edebiyatında hikâye türü üzerinde bu şekilde yapılmış çalışmalara rastlanmıyor. Geniş zaman diliminde yayımlanan hikâyeleri bir araya toplamak ve değerlendirmek adına uzmanca eserler vermek isteyenlere bir yol gösterici olabilir. Ayrıca hikâye türünü sevenler, özel olarak sevdikleri yazarların yanı sıra bizim edebiyatımızdaki öykü türünün gelişimini izleyebilme olanağı sağlayan bu çalışmayı beğenebilirler. Zira koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler. Hele ki hikâye yazan isteyen ve edebiyat meclislerinde adam akıllı iki lâf etmek isteyen kişilerin başvurması müthiş faideli olur. Bir öykücüyü ismen tanıyarak ve öykü anlayışı hakkında başkalarının dediklerini ezberleyerek bu işten anlıyormuş havası verilebilir. Kitap okunurken, hikâyecinin genel öykü anlayışını vermeyen yazıları ve şişirme çözümlemeleri atlamak hiçbir şey kaybettirmez, bunu göz önünde bulundurarak okumanız, vakit nakittir kaidesince faydalı olacaktır.

Hiç yorum yok :