"Roman ve Çağdaşlaşma" Adlı Söyleşideki Görüşlere Birkaç İtiraz

("Roman ve Çağdaşlaşma" Adlı Söyleşideki Görüşlere Birkaç İtiraz, Dil ve Edebiyat dergisi, Sayı 174, Mayıs 2023)

Bundan uzun zaman önce, münazaraları ya da münakaşaları canlı takip edebilmek için konuşmacılarla aynı zamanda ve mekanda bulunmak elzemdi. Gazeteler neler olup bittiğini uzak mesafelere aktarsalar bile bunu üçüncü bir ağızdan özetleyerek yapıyorlardı. Radyonun yaygınlaşmasıyla birlikte insanlar konuşmacılarla mekandaş olmaksızın onları dinleyebilme imkanına kavuştular. Televizyon evlere uğradığında ise tartışanların sadece sesini değil, yüzlerini görme olanağına da eriştiler. Fakat zaman problemi devam ediyor, tekrarı verilmeyecek bir sohbeti izlemek için spesifik bir zaman diliminde müsait olmak gerekiyordu. İnternet de bunu yavaş yavaş ortadan kaldırdı. Artık isteyen herkes kendi açtığı kanal üzerinden yayın yapabiliyor ve izleyiciler ister canlı ister sonradan bu yayınları seyredebiliyor. Böylece kimi, ne zaman, ne kadar izleyeceğini bireyin kendisi belirliyor. Bununla beraber içerik üreticilerinin sayısının gün geçtikçe artması sonucunda zamanı kısıtlı olanlar, kimi ve neyi seyredeceği hususunda gitgide daha seçici davranmak zorunda kalıyor. Kendince ilgi alanları ve kriterleri olan kişiler sadece bunlara uyan içeriklere vakit ayırabiliyorlar. 

Geçenlerde Youtube’da "Roman ve Çağdaşlaşma" başlıklı bir yayın çıktı karşıma. Konusu itibariyle cazipti. Programı tıklamama neden olan ana itki ise söyleşenlere olan aşinalığımdı. Nihayetinde "söylenen"e, "söyleyen" nispetinde değer veren bir canlı türüyüz. Mesela yolda yürüyorken bir kuruyemişçinin sinkaflı konuştuğunu işitsek en fazla birkaç saniye dikkatimizi celbeder. Ne var ki bir Bakan’ın ağzından hafif sayılabilecek bir küfür çıksa gündemde bomba etkisi yaratır. Öte yandan deprem uzmanı birinin "Önümüzdeki yıl deprem olabilir." demesiyle, bir astrologun yıldızlara bakarak "Seneye deprem olabilir." diye demeç vermesini aynı ciddiyette ele almayız. Dolayısıyla çoğunuzun tanıdığını, en azından isimlerini bir yerden duymuş olduğunu farz ettiğim Dücane Cündioğlu ile Murat Menteş isimlerini görünce yayını izlemeye karar verdim. Doğrusu bu kararımdan memnun da kaldım. Lakin ne yazık ki yayının sonuna doğru konu Türk diline gelince "talihsiz açıklamalar" olarak nitelendirebileceğim birtakım görüşler serdedildi. Ben de akabinde itiraz kabilinden bir yazı yazmaya niyetlendim. "İyi de gerek sosyal medyada gerek günlük hayatta onaylamadığımız pek çok şey duyuyoruz, hepsine karşı çıktığımızda buna yazı mı yetişir?" deseydiniz buna cevaben, "Haklısınız, elbette yetişmez." derdim. Zaten ilk gençlik zamanlarımda yayımlanan eleştirilerimin bana düşmandan başka bir şey kazandırmadığını, hiçbir tesiri de olmadığını tecrübe etmiş biriyim. Hasılıkelam bu yazıyı, konuşmacıların kalem oynattıkları sahadaki fikirlerine önem atfettiğim mikyasta Türk diline dair "heyecanla" ve "üzerinde yeterince düşünülmemiş" iddialarına da değer verdiğim için değil, mevzubahis söyleşiyi dile dair görüşlerimi paylaşmaya vesile olarak telakki ettiğim için kaleme aldım.

AŞAĞIDAKİ BAĞLANTIDAN YAZININ DEVAMINI OKUYABİLİR VEYA YAZIYI İNDİREBİLİRSİNİZ:

Roman ve Çağdaşlaşma Adlı Söyleşideki Görüşlere Birkaç İtiraz



Hiç yorum yok :