“Her mürşide dil
verme kim yolunu sarpa uğratır
Mürşidi kâmil olanın gayet yolu asan imiş”
Niyâzî-i Mısrî
Kâinata ben merkezli perspektifle bakan insanlar, asıl
meseleyi ihata edecek şekilde etraflı tefekkür etme melekesine haiz
değildirler. Sosyolojik bağlamda bir örnek verirsek, kendi geçim sıkıntısıyla
öylesine meşgul olan bir kişiye, maddî durumu iyi olan insanlarda görülen
depresyon vakalarından bahsederseniz, size küçümser ve hayrete düşmüş bir
ifadeyle, “hem o kadar paraları var, hem de mutsuzlar mı? Kesinlikle inanmam!”
demesi muhtemeldir. Yine kronolojik tabulardan sıyrılamayan insanların, “zaman
kötü, bu zamanda çocuk yetiştirilmez, kıyamet kesin bize kopar” gibi menfi
yorumlar veya “teknoloji sayesinde geçmiş nesillerden daha akıllıyız” türünden
hüsn-ü kuruntular icat ettiklerini görmekteyiz. Hâlbuki insan var olduğundan
beri problemlerin de, arayışların da, hayat telâkkilerinin de vs. özünde hep
aynı olduğunu; zuhurunda değişiklik gösterdiğini, biraz gayret ile idrak etmek
mümkündür.
İnsan kendisini, dolayısıyla kendi istek ve arzularını
hayatının merkezinden bir nebze olsun uzaklaştırmaya çaba gösterdiği takdirde,
kendisiyle birlikte diğer yaşayanlara ve içinde bulunduğu âleme bakar ve bunun
neticesinde aklına bir takım sorular gelir. “İnsan nedir?”, “Niye yaratıldık?”,
“Nereden geldik nereye gidiyoruz?” cinsinden ontolojik suallerin muhatabı olan
insan, bunlara göz kapayıp işin kolayına kaçmayı yeğlemezse, cevaplarını
arayacağı mecra hususunda tercihler yapmak zorunda kalacaktır. Ya kendi sınırlı
aklına güvenerek felsefenin imdadına koşmasını umacak ve musalla taşına
yatıncaya kadar sorularla boğuşmaya devam edecek yahut mensup olduğu inanç
sisteminin öğretisiyle kendisini teskin edecektir. İslâmiyet harici inançların
toplumu tatmin etme hususunda ne kadar yetkin olduğu bizim konumuz dışında,
bundan ötürü ve ayet gereği biz din olarak İslâmı baz alalım.
AŞAĞIDAKİ BAĞLANTIDAN YAZININ DEVAMINI OKUYABİLİR VEYA YAZIYI İNDİREBİLİRSİNİZ:
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder