Kitapçılara
girdiğimde daha ziyade eski kitaplarla alakadar olmama rağmen merak saikiyle
“çok satanlar” raflarına göz atarım. Zira ahalinin küçük bir kısmını teşkil
eden kitap okuyucularının nelere teveccüh ettiğini veya birilerinin topluma ne
okutturduğunu buradan takip etmek mümkündür. Geçenlerde böyle kitap kapaklarına
bakarken dikkatime çarpan bir kitap oldu, üzerinde “El Vedûd” yazıyordu. Dini
bir kitabın çok satanların arasında olması benim için şaşırtıcıydı. Kitabın
yazarı olan Tuğçe Işınsu ismi bir yerden kulağıma çalınmıştı ama kim olduğuna
dair bir malumatım yoktu. Master’ımı bir
esmâ-i hüsnâ şerhi üzerine yapmam hasebiyle kitabı elime alıp
karıştırdım ve fark ettim ki dini kitap fuarlarında yıllardır alıcısı olan Arif
Pamuk’un Esmâ-i Hüsnâ Sırlar ve Şifalar Ansiklopedisi tarzı kitaplarının
daha cazibedar ve popülize edilmiş bir haliydi. Hem “Yezid’e küfredeceğime
Hüseyin’e rahmet okuyayım” diye iyi kitaplara dair yazma kararı almış olduğum
hem de ne yazdıysam hiçbir şey değişmediğini gördüğüm için uzun zamandır kötü
kitaplar hakkında eleştiri yazmıyordum. Ancak Mecelle’de yer alan “def-i
mefâsid celb-i menâfiden evlâdır” fehvâsınca 160 baskı yapmış bu kitap hakkında
yazmanın lüzumlu olduğu kanaatine vardım.
Havâss-ı Esmâ-i
Hüsnâ
Esasında
Allah’ın isim ve sıfatlarını zikretmenin mahlukat üzerindeki tesirlerini ele
alan kitapların uzun bir geçmişi var. Yüzyıllar boyunca bu konuda kitaplar
yazılmış ve halk bu kitaplardan istifade etmiş. Havâss kelimesi, “avama değil,
mümtaz bir sınıfa ait olan” anlamında kullanılan “hâss” sözcüğünün çoğulu.
Havâss-ı esmâ-i hüsnâ’yı da “Çeşitli özellikler taşıyan Allah’ın isimlerini
belirli şartlarda, muayyen miktarda ve spesifik zamanlarda, usulüne uygun
tarzda okuyan kişinin birtakım dileklerine ulaşabilemesi için kağıda geçirilen
formüller” olarak tanımlayabiliriz. Söz gelimi “kişi her gün kuşluk vaktinde 33
kere ve kıbleye dönerek ‘yâ Kahhâr’ demek suretiyle kendisine haset eden
düşmanlarından halâs olur” dediğinizde bu mevzuya girer.
Ayrı ayrı
manası olan ilahi isimlerin insanların üzerinde tesirli ve faydalı olduğu
itikadı Müslümanlar arasında eskiden beri yaygındır. Tarikatlarda tevhid (lâ
ilâhe illallah) ve lafza-i celâl (Allah) yanında mürşidlerin müridleri için ders
olarak belirlediği isimler vardır ki buna vird adı verilir. Ferdî veya toplu
olarak esmâ-i hüsnâdan bazı isimler zikredelerek feyzinden istifade edilir. Halk
tabakası ise genellikle manevi gelişiminden ziyade müşküllerinden kurtulmak
gayesiyle esmâyı zikretmeyi tercih eder.
Hastalık, fakirlik, geçimsizlik, uğursuzluktan kurtulma, doğal afetler
vb. sıkıntılardan uzaklaşmak ya da ilim talebi, dünyalık elde etme, çocuk
sahibi olma, kısmet açma vb. dünyevi arzularına ulaşmak maksadıyla ilahi
isimlerin gücünden faydalanmak isteyenler; hangi ismin ne zaman, ne miktarda ve ne şekilde okunması gerektiği bilgisine sahip olan kimselerin eserlerine
müracaat ederler.
“Ey insanlar!
İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve inananlar için yol
gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi.” (Yûnus/57), “Biz
Kuran’dan, müminler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Zalimlerin
ise Kuran, ancak zararını artırır.” (İsrâ/82), “(…) De ki: ‘O, inananlar için
bir hidayet ve şifâdır’.” (Fussilet/41) gibi ayetlerin yanı sıra bazı hadis-i
şerifler kaynak alınarak birçok kitaplar yazılmıştır. Şeyh Şihâbüddîn
et-Tebrîzî’nin Havâssu Menâfii Esmâillâhi Teâlâ, Nahîfî’nin Şerh-i
Şâfî ez-an Nahîfî, İmâm Şebrâvî’nin Şerhu Esmâlillâhi’l-hüsnâ ve
Havâssuhâ, Seyyid Süleymân el-Hüseynî’nin Kenzü’l-Havâss, İbn Îsâ-yı
Saruhânî’nin Şerh-i Esmâ-i Hüsnâ adlı kitapları bunlara örnek olarak
verilebilir. Hatta ilahi isimlerin hikmetlerinin anlatıldığı esmâ-i
hüsnâ şerhlerinin çoğunda önceden tayin edilmiş adet, zaman ve mekan verilmeden
hangi ismin çokça zikredilmesinin nasıl feyizleri olacağına değinilmiştir. Rızık
darlığında olanın “Rezzâk”, hastalıktan ızdırap çekenin “Şâfî”, günahlarının
affolunmasını isteten birinin “Afüvv” isimini zikretmesi gibi.
El-Vedûd
Görüldüğü üzere
ilahi isimlerin hangilerinin ne zaman, nerede ve ne şekilde okunacağı bir
ihtisas alanıdır ve dini ilimlerle ciddi bir meşguliyeti olduğuna dair bir
bilgiye ulaşamadığım Işınsu’nun böyle bir kitap yazması ve toplum tarafından
itibar görmesi açıkçası benim için endişe verici oldu. Yazarın bu konularla
ilgili bir uzmanlığı olmadığı gibi kullandığı kaynakların ne olduğuna dair
hiçbir bilgi vermemesi, olayın vehametini arttırmış. “Spiritüel Danışmanlık”
yapanların esmâlar hususunda bilgisini doğrudan Cenâb-ı Hakk’tan keşf ve ilham
yoluyla aldıklarını düşünmüyorum. Dolayısıyla mutlaka istifade ettiği kaynaklar
olmalı. Elbette bu tenkidime “Aman efendim, ne lüzumu var, araştırma kitabı
değil ki bu” diye itiraz edenler olabilir. Evet, popüler bir neşirde dipnot ve
kaynakça hususunda gevşek davranmak caizdir; fakat ele alınan mevzu son derece
ehemmiyeti haizdir. Bir insan, yanlış veya gereğinden çok esma zikrettiği zaman
birtakım manevi ve psikolojik rahatsızlıklar geçirebilir. Haliyle bu işin
hafife alınacak bir tarafı yoktur. “Dünyanın her yerinde binlerce danışan ile
çalışmalarını sürdüren” yazarın bu sorumluluğu üstlenebileceğinden emin
değilim.
Kaynaktan bahsetmişken,
Kuran ayetlerini bulmak kolay olacak yerleri belirtilmiş ama “değerli hadisler”
başlığı taşıyan hadislerde (demek ki değersiz hadisler de varmış) böyle bir şey
yok. (s. 208-209) Alt alta alıntıladığı hadislerin kimisinde “hadis-i şerif”,
kimisinde “hadisi şerif”, kimisinde ise sadece “hadis” yazması hadi yalnızca
benim gibi imlaya dikkat edenleri rahatsız eder ama o hadisleri nereden aldığını
biz nereden bileceğiz? Sadece parantez içinde kitap ve muhaddis isimleri
geçiyor. İbn Mâce’ye “İbn-i Mace” ve İbn Adî’ye “İbn-i Addy” yazması doğrusunu
söylemek gerekirse bunların google’dan bile alıntılanmış olabileceği ihtimalini
kuvvetlendiriyor. Tamam, hadis kitaplarından hadis bulması kolay iş değil,
ancak en azından bir tanıdığına el-Mektebetü’ş-şâmile falan kullandırtırarak
kitaptaki yerlerini söyleyebilirdi.
“Hayattan
umudunu kesmiş birinin edeceği dua, sevgiye muhtaç olanların yoluna ışık olacak
bir uygulama, bir hastanın belki şifa umudu ya da gücünü keşfetmek için fırsat
arayan bir kalbin istediği formül bu kitapta toplandı” diyor Işınsu kitabının
girişinde. Bu tip duaları ilk defa toplamışçasına kendi çalışmasını methetmekte
serbest, lakin şuna da değinmeliydi: Ya tutmazsa? Mesela kitapta evlilik ile
ilgili birçok kısım var. Bu kitabı alıp Işınsu’nun yazdığı formülleri tatbik
etmesine karşın hala kısmetini bulamayan bir hanım kızın önce dualara sonra da
dine karşı itikadı sarsılırsa ne olacak? Çünkü formüller öyle bir yazılmış ki
bilmem kaç kere bunu söylersen şu olur nevinden bir üslup kullanılmış. Halk
tabakasına hitap eden bir yazarın bu kadar iddialı olması hiç doğru değil.
Kitapta geçen
esmâların hemen hemen hiçbirinde şapka yok. Kalınını, incesini, pelteğini,
hırıltısını geçtim; bari ilahi isimdeki hangi hecenin uzun okunacağını belirten
bir düzeltme işareti konulmaz mı hiç! İnsanlara “1000 kere her gün YA BAKİ
esması okunur” derken gerçekten o ismi hakkıyla zikredebilmeleri için evvela o
ismi hakkıyla söylemeleri icap ediyor. “Baki” nerede, “bâkî” nerede. Özel okuma
dediği başka bir yerde 707 defa “ya varis” esma okuması ile devam edilir diyor.
Varisi görünce benim aklıma bacakta çıkan varis geliyor. Keza
“yavaris-yavaris-yavaris” denince de ağızdan çıkan kelime bir Yunan adasını
çağrıştırıyor. “Yâ Vâris” yazması çok mu zor peki? Değil. Peki neden böyle
şapkalar falan koymamış yazar? Bence cevabı bilgisizlikten çok özensizlik.
Sureler de aynı şekilde hiçbir transkripsiyon işareti konulmadan kopyalanıp
yapıştırımış. En azından hangi sure oldukları yazıyor da, aklını biraz kullanan
bir okuyucu onun yerini Kuran’da bulup okuyabilir.
Karia suresiyle
“telepatik bağ kurmak”, nasrun minellahi ve Fethün karîb ile “blokajı
kaldırmak”, la ilahe ente sübhaneke inni küntü inezzalimin inna lillahi ve inne
ileyhi raciün deyip “aura temizlemek” okuyucunun hoşuna gidiyor olabilir. Zaten
buna karışmak haddimiz değil. Neticede bu arz-talep dengesine dayanan bir
piyasa ve herkes topluma istediğini yedirmekte özgür. Eskiden beri böyle olmuş
zaten. Bizim burada itirazımız bir havas ilminin ehliyetsiz bir kalem
tarafından özensizce popüler neşir haline getirilmesi. Nasıl ki fizik bilimi
içinde atom fiziği bir ihtisas alanıysa, dinin bazı konuları hakkında yazmak da
özel uzmanlık ister ve bu şekilde pazarlamaya ait edilmesi son derece üzücü. Bu
durum karşısında elimizden tek gelen sabretmek ve “yâ sabur” esmasını zikretmek
olacaktır.
1 yorum :
Kesinlikle katılıyorum bu yazılanlara
Yorum Gönder