İz Bırakanlar: Ahmed Midhat Efendi

(İz Bırakanlar: Ahmed Midhat Efendi; Çatı Dergisi, Sayı 2, Kasım 2010, sf.96-97)

Başlıktaki ismin “Ahmet Mithat Efendi” olarak yazılmaması bir imlâ hatası değil. Harf İnkılâbından evvel isimler böyle yazıldığı için, bu ismi de bu şekilde muhafaza etmek gerekir. Yenileşme namı altında, eski olan her şeyi yenileştirerek iyileştirdiğini zanneden bir zihniyettir söz konusu olan. Emsali görülmemiş bir anlayıştır bu; zira yenileşmeyi Batı’dan aldığımızı zannedenler aldanırlar. Batı’da “antika” adı verilen bir mefhumun mevcudiyetinden tutun da, alâkasız dahi olsa, tarihlerini mümkün mertebe geçmişe çekmek isteyen milletlere kadar, kadim olan her şey liyakat sahibidir. Bizde ise; mabedlerden mezar taşlarına, eski eserlerden tarih şuuruna kadar her şey temelsiz bir yenileşme adı altında yok edilmeye çalışılıyor.


Ahmed Midhat Efendi de, kendi zamanında “ne olursa olsun yenileşme” hevesi içinde olanlara aynı şeyi anlatmayı üzerine vazife bilen birisiydi. “Hasta Adam” olarak bilinen, yenileşerek (batılaşarak da diyebiliriz) belini doğrultmaya çalışan Osmanlı Devleti’nin şaşkın aydınlarının yanlış siyasî yollarıyla bir yere gelinemeyeceğini bilen; toplumun kültür ve eğitim seviyesini yükseltmekle ancak bir yere varacağımızı düşünüp hayatını bu yola adayan bir adamdı.

Hayatı

1844’te İstanbul Tophane’de doğan Ahmed, fakir bir ailede dünyaya geldi. Maişetini temin için hem çalıştı, hem de tahsilini ikmal etti. Rüşdiyeden mezun olduktan sonra Fransızcasını ilerletip Tuna gazetesinde yazılar yazdı. Görevi sırasında Vali Midhat Paşa’nın takdirlerini kazanıp, Midhat ismini ondan almıştır. Paşa ile birlikte Bağdat’a gitti, Zevra adlı bir gazete çıkarttı. Burada şark ve garp kültürlerine vakıf arkadaşlar edindi. Hindistanlı ünlü şark mütefekkiri Can Muattar’dan Farsça, dinler felsefesi ve mukayesesi tahsil etti. Ressam Osman Hamdi ile de burada tanışmış, Hamdi Bey ona okuması gereken kitapları Avrupa’dan bizzat ısmarlamıştır. Onu kitap yazmaya da teşvik ettiği için Ahmed Midhat Hace-i Evvel adlı ilim ve fen kitapları serisinin ilkini burada neşretti.

Ağabeyisinin ölümü üzerine kalabalık bir ailenin yükünü omuzlamak zorunda kalan Midhat Efendi, İstanbul’a geldi. Evinin altında kurduğu küçük matbaa da aile fertleriyle beraber çalışmaya başladı. Bu tarihten itibaren kendisine “yazı makinesi” lâkabını kazandıracak yoğun bir yazı faaliyetine girişti. Birçok gazetede yazan, müdürlüklerini yürüten, bir yandan da kendi kitaplarını yazan Midhat Efendi, kısa bir sürgün hadisesinden sonra tekrar İstanbul’a gelerek gazete ve kitap yayımlamaya devam etti.

1878’de kültürümüzde mühim yeri olan Tercüman-ı Hakikat adlı gazeteyi çıkarttı. Muallim Naci, Ahmed Rasim, Hüseyin Rahmi gibi devrin önemli isimlerini de gazetenin bünyesine kattı.
1908 inkılâbından sonra emekliye ayrılmasına rağmen Darülfünun’da tarih-i umumî, felsefe, dinler tarihi derslerini verdi. Darülmuallimât’da pedagoji dersleri verdi. Medreset’ül Vaizin’de dinler tarihi müderrisliği yaptı. 1913 yılında, Darüşşafaka’da mektepte kaldığı gecelerden birinde vefat etmiştir.

Halka Okutan Adam

Alfabeden başlayarak tarih, coğrafya, kimya, biyoloji, iktisad, hukuk, dil ve edebiyat gibi birçok alanda iki yüzden fazla eser vermiştir. Bu yönüyle ansiklopedist bir yazardır. Elbette bu kadar çok yazması neticesinde, eserlerinde derin bir bilgi veya sanat kudreti bulunmaz. Zaten onun gayesi de şaheserler verip yazdıklarını yaşatmak değildir. Okuyan bir halk zümresinin vücud bulması maksadıyla yazmış, amacına da ulaşmıştır. Bu yönüyle popüler bir yazardır.

Halka hoş gelen sade bir lisanı, her türlü sahaya dair yüzeysel bilgileri arka arkaya sıralaması, merak uyandıran ve kolay okunan tarzı ile çok geniş okuyucu kitlesi oluşturmayı bilmiştir Midhat Efendi. Kendine mahsus sıcak ve sade diliyle halka sadece roman, hikâye, felsefe, fikir yazısı vs. okutmakla kalmamış; biyoloji, fizik, matematik bile okutmuştur. Okuyucuya sık sık doğrudan hitap ettiği, senli benli bir üslubu vardır.

Okuma alışkanlığı olmayan kitleleri okumaya alıştırdığı türlerin başında roman gelir. Kölelik, alafrangalık, aile zoruyla evlendirme, kadın hakları ve eğitimi gibi toplumun güncel meselelerini romanlarında işlemiştir. Evlerde, sırf onun romanlarını okumak için hususi saatlerin ayrıldığı söylenir.

Kavgaları

· Ahmed Midhat o devrin önemli fikir ve edebiyat münakaşalarının hemen hemen hepsine müdahil olmuştur. Bunlardan birisi hayaliyyun-hakikiyyun (romantizm-realizm) münakaşasıdır. Romantizma karşı realizmi müdafaa etmiştir.

· İştirak ettiği bir diğer münakaşa, “klasikler tartışması” olarak bilinen, “bizim kültürümüzün klasikleri var mıdır, yok mudur?” suali üzerinde gelişen fikir mücadelesidir. Ahmed Midhat, kendi klasiklerimizin olduğunu, Batı klasiklerinin de tercüme edilmesinin gerektiğini dile getirmiştir.

· Bir de Servet-i Fünun düşünür ve sanatçılarıyla karşı karşıya geldiği “dekadanlık tartışması” vardır. Tevfik Fikret, Cenab Şahabettin, Halid Ziya Uşaklıgil gibi aynı fikirler etrafında birleşen isimlerden oluşan Servet-i Fünuncular; Tanzimat devri aydınlarının Avrupa’ya her alanda duyduğu şaşkınca hayranlığı şuurlu olarak bir adım öteye taşımış kişilerden oluşuyordu. Halk tabakasına yukarıdan bakan bir sanat anlayışları vardı.

Midhat Efendi 10 Mart 1987’de Sabah Gazetesi’nde “Dekadanlar” (dekadan; çürümüş, değersiz anlamına gelir)adlı bir makale yazdı. Onları bütün değerleri çökertmeye çalışmakla itham etti. Bu makalesi üzerine Servet-i Fünuncuların itirazları baya kabaca oldu. Meselâ Tevfik Fikret, Türk kültürüne hizmet etmiş bu adamın sakalını süpürgeye benzetmek gibi ucuz hakaretler etmekle kalmamış, halka bunca bilgi veren bu adamın aleyhinde “Timsal-i Cehalet” adlı bir manzume yazma gafletine de düşmüştür.

Hace-i Evvel

Cemil Meriç’in sık sık Hace-i Evvel olarak zikrettiği Ahmed Midhat Efendi; muhtelif konularda yazdığı birçok eserle, halkı okumaya teşvik etmek için şuurlu olarak kullandığı sade lisanıyla, Doğuyu hazmedip Batıya ihtiyatlı yaklaşan bakış açısıyla, kültür tarihimizde müstesna bir yere sahiptir. Avrupa’nın sanayisini, bilimini ve çalışkanlığını överken, diğer yandan Osmanlı cemiyetinin ahlâkî değerlerinin muhafazası için çalışmıştır.

Kaderin bir cilvesi olmalı ki, ömrü boyunca Hace-i Evvel (ilkokul hocası) gibi eğitmek ve öğretmek gayesiyle yaşayan Midhat Efendi’nin vefatı da, hocalık vazifesini yapmak için kaldığı mektepte vuku bulmuştur.
Bir Anektod: Lâğım Benzetmesi

Ahmed Midhat Efendi o sıralar Avrupada cereyan eden Naturalizm akımına da, onu destekleyenlere de muhalif bir tutum sergiliyordu. Naturalizmi benimseyerek hayatta var olan herşeyin eserde çıplak olarak verilmesinde herhangi bir mahsur olmadığını savunanlardan birisi de Said Efendi idi. Doğalcılık adı altında çirkinlikleri de sergilemeyi marifet sana Said Efendi’ye yönelttiği bir tenkidde şöyle yazmıştı:
“Çeşm-i beşer bu murdârlıkları çoktan görmüştür. Görülecek, gösterilecek şeyler olmadığı için mestûren aksınlar diye lâğımlar dahi yapmıştır.”

İnsan gözü dışkıları da görüyor; ama görülecek ve gösterilecek şeyler olmadığı için gizlice aksın diye lâğımlar yapmıştır.

Hiç yorum yok :