Peygamber Efendimizin beşir ve
nezir olarak gönderilmesi, onun izinden ve isrinden ayrılmayan evliyaullahın da hem müjdeleyici hem de
uyarıcı vasıflara haiz olduğu hakikati bazen göz ardı edilmektedir. Mükâfatın çok
ön plana alıp cezanın çok arkalara itilmesi, insanların din ve tasavvuf
algılarında bir takım sıkıntıların zuhur etmesine neden olmaktadır. Bu
zihniyete dayanak noktasını oluşturan ise sufîlerin çarpıtılmış sözleridir. Söyledikleri
yanlış yorumlanan ve yazdıklarından alâkasız manalar çıkartılan sufîlerin
başında Mevlâna ve Yunus Emre gelmektedir. Yunus Emre’nin “Türkçenin
peygamberi”, “Türk şiirinin zirvesi”, “En güçlü sufî şair” nev’inden
yakıştırmalarla büyüklüğünü vurgulayanları, hatta bazen bunu yapanların mihenk
taşı olarak Mevlâna’yı gösterdiklerini ve ondan daha iyi şiir söylediğini iddia
edenleri okuduk, okuyoruz. Büyük olmasına büyük ama “Yunus neden bu kadar
büyük?” sualine verilen cevaplar muhtelif; kimisi şiirindeki muhtevanın, kimisi
üslubunun, kimisi dilinin sadeliğinden dem vurmaktalar. Sorun şu ki bu
yakıştırmaları yapanlar, Yunus Emre’yi istedikleri istikamette yansıtmakta bir
beis görmemektedirler. Söz gelimi Yunus’un hiç hak etmediği halde
yerleştirildiği mecraların başında hümanizm gelmektedir. Hümanizmanın ne
olduğunu bilen ve Yunus Emre’nin şiirlerini okuyan her kişi, onun hümanist
olmadığını mutlaka kavrayacaktır. Yunus’ta elbette insan sevgisi ziyadesiyle
vardır, mamafih bu sevgi “yaratılanın yaratandan ötürü sevilmesi”nden başka bir
şey değildir. Onun sevgisi, “dinler üstü” gibi masum görünümlü muzır
kavramlarla tanımlanan, dinin üstünde ve dolayısıyla dinden ırak bir muhabbet
değildir.
Yunus Emre, mütemadiyen cemaliyle
ön plana çıkartılan, celali büsbütün hasıraltı edilen mutasavvıfların başını
çekenlerdendir demiştik. Yunus Emre’nin divanını okuduğumuzda ise eserin sadece
“sevelim, sevişelim” tarzı şiirlerden mürekkep olmadığı; sevdirdiği gibi
ürküttüğü, müjdelediği gibi ikaz ettiği, hoş durumları tasvir ettiği gibi nahoş
durumları da betimlediği dikkatınazarımıza çarpmaktadır. Üstelik Yunus,
olumsuzlukları konu edinirken bunu şiirinde tüm çıplaklığıyla işlemektedir. Binaenaleyh
biz bu yazımızda Yunus Emre’nin nezir, uyarıcı, korkutucu, kötülüklerden men
edici cihetini göstermeye çalışacağız. Yani bir bakıma, eleştirdiğimiz zihniyete
mutabık olarak Yunus’u bir yönüyle ele alacağız. Lâkin bunu, onu sadece bir veçhesinden
anlamak ve anlatmak istediğimiz için değil; yalnızca bir müjdeleyici, dinin
emir ve yasaklarını önemsemeyen profan bir şair, sevgisiyle dinlerin üzerinde
cevelân eden bir hümanist vb. nitelendirmelerle belleyen ve belletmeye çalışan
mantalitenin hatalı olduğunu göstermek için yapacağız. Haliyle vereceğimiz
misaller de bu istikamette olacaktır.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder