Kitapçılarda ve gazete
köşelerinde gördüğümüz “Bestseller” yani “En çok satanlar” tabloları, en fazla
hangi kitapların okunduğuna dair yüzde yüz doğru veriler sunamasalar da, en çok
hangi kitapların okunduğuna dair fikir edinmemize yardımcı olan en sağlıklı
listelerdir. Zira bir kitabın çok satması, mutlak manada çok okunduğu manasına
gelmemesine karşın bunu ölçebilmek için anketler dışında – ki onların da
sıhhati tartışılır – başka bir metodun varlığından söz edemeyiz. Yayıncılığın
şimdiki gibi gelişmediği, daha doğrusu kitap pazarlamasının günümüzdeki gibi
organize olmadığı zamanlarda hangi kitapların okunduğuna dair başka karineler
mevcuttur. İstinsahının (kopya sayısının) fazla olması, diğer eserlerde yapılan
atıfların çokluğu, hatırat vb. eserlerde kitabın ününe dair düşülen notlar vs.
aracılığıyla hangi kitapların ahali tarafından revaç bulduğu hususunda fikir
yürütmemiz mümkündür.
Osmanlı toplumunda (Burada
kastımız, Osmanlı devleti sınırları dâhilinde yaşayan ve Türkçe konuşan
topluluk) rağbet gören eserlerin dinî karakterde olduklarını ve bu dinî
dediğimiz karakterin de halk İslâmı adını verdiğimiz, İslâm’ın kitabî
esaslarından ziyade cemiyetin inanç ve hayat tarzının belirlediği esasları
dikkate alan, hurafe adı verilen unsurların kısmen yer aldığı kitaplar
olduklarını müşahede etmekteyiz. Aklı ve sistemli bilgiyi ön plana çıkarmayıp
pratik faydayı amaçlayarak kitlelerin duygularına seslenen ve dolayısıyla
yasalardan çok dinî coşkuya ehemmiyet veren bu tip eserlerin çoğu, tarikat
çatısı altında belli bir disiplinden geçmiş müellifler tarafından kaleme
alınmıştır. Bu eserlerin “meşhur”
oldukları kuşkusuz kabul edilmesine rağmen mevzu olarak kabul edilen hadisler
de içerdikleri için herkes tarafından “muteber” kabul edilmeseler de, mezkûr
kitaplar halkı sadece duygusal yönden beslemekle kalmayıp öğretimini ve
eğitimini de üstlenmeleri hasebiyle ciddiye alınmalıdır. Bu eğitim ferdî
olmakla birlikte ev ve oda sohbetlerinde, camiilerde, tekke ve zaviyelerde okutuldukları
için toplumun geniş kesimini içine almıştır.
Tenbîhü’l-Gâfilîn: Ebu’l-Leys
Semerkandî’nin bu eseri vaaz ve nasihat kitabı mahiyetindedir. İslâmî ilimlerin
muhtelif dallarında telifte bulunan Semerkandî’nin eserleri Fas’tan
Endonezya’ya kadar elden ele dolaşmıştır. Osmanlı’da ise en çok rağbet gören
kitabı bu olmuştur. Arapça kaleme alınmış bu eserin Türkçe ve Farsça
tercümeleri vardır. Abdülkadir Akçiçek tarafından günümüz Türkçesine
çevrilmiştir.
Mevlid: Malûm olduğu üzere
Hz.Mevlâna’nın en meşhur eseri, mesnevînin bir nazım şekli olmasına karşın
şekildeşleri içinde en muteberi olması hasebiyle Mesnevî adıyla maruftur.
15.yüzyıl ulemasından Süleyman Çelebi’nin 1409’da kaleme aldığı Vesiletü’n-Necât da, esas olarak
Peygamber Efendimiz’in dünyaya teşriflerini anlatmaları sebebiyle mevlid adını
verdiğimiz nazım türü etrafında ilk ve en fazla rağbet göreni olmasından ötürü
bu isimle meşhurdur. Mevlid nüshalarının sonunda yer alan Geyik, Güvercin, Deve, Kesikbaş, Ejderha gibi
küçük hikâyeler de bu eserin ayrılmaz bir parçası olarak okunagelmişlerdir.
Mevlid’in tabiri caizse popülaritesi günümüzde devam etmekte, önemli gün ve
gecelerde okunmaya devam etmektedir. Okumak isteyenler Necla Pekolcay’ın
hazırladığı çalışmaya müracaat edebilirler.
Müzekki’n-Nüfûs: Eşrefoğlu
Rûmî’nin 1448’de yazdığı bu eser genel olarak tasavvuf ahlâkıyla ilgili görüş
ve yorumları halkın anlayabileceği bir şekilde anlatan bir eser olması
nedeniyle sevilmiş ve tutulmuştur. Dünya sevgisinin zararları, nefs-i emmarenin
nitelikleri, tevekkül ve sabrın önemi, gönül terbiyesinin ve mürşid-i kâmilin
ehemmiyeti, halvet, zikir, uzlet, vs. pek çok konuya temas edilen eserin bir
nüshası Abdullah Uçman tarafından yeni harflere aktarılmıştır. Eserin yapılmış
tenkitli bir neşri bilgimiz dâhilinde değildir.
Muhammediyye: Yazıcıoğlu
Mehmed tarafından 1449’da kaleme alınan bu eser Megâribü’z-Zamân adında
Arapça bir kitabın tercümesidir. Değişik konulardaki manzumelerden müteşekkil
olan bu kitap temel olarak üç bölümden oluşmaktadır: Yaratılışla ilgili kısım,
siyer-mevlid bölümü ve kıyamet ile öteki dünyadan bahseden son bölüm. Türk halk
geleneğinin önemli eserlerinden biri olan bu eserde konuların anlatımı
sırasında Kur’ân-ı Kerîm ve hadis gibi ana kaynaklar yanında eski dinî
gelenekler ve çeşitli nitelikteki yerel inançların etkisinde kalınarak
yorumlanmıştır. Uzun müddet medrese ve mekteplerde dahi ders kitabı olarak
okutulan bu eserin şöhreti Anadolu ve Balkanları aşıp Kur’ân-ı Kerîm ile
birlikte baş köşede yer alan bir kitap hüviyeti kazanmıştır. Okumak isteyenler
Amil Çelebioğlu’nun latin harfleriyle yaptığı tıpkıbasımına ulaşabilirler.
Envârü’l-Âşıkîn: Biraz
önce zât-ı şeriflerinden söz ettiğimiz Yazıcıoğlu Mehmed’in küçük biraderi olan
Ahmed Bîcan tarafından 1451’de tamamlanan bu eser de aynı Muhammediyye gibi
Megâribü’z-Zamân adlı eserin tercümesidir; ancak bunu nesir halinde
yapmıştır. Bir siret kitabı olan bu eser başlıca dört bölümden meydana gelir:
Âlemin yaratılışı ve sırları; peygamberler ve hususiyetleri ile Resûl-i Ekrem
Efendimiz’in hayatı ve ahlâkı; Melekler, ibadetler, mübarek günler gibi
mevzular; ölüm, kıyamet, ahiret vb. konular. Kütüphanelerde yüzü aşkın nüshası
bulunan ve birkaç müteşebbis tarafından günümüz Türkçesine çevrilmiş olan bu
eser donanımlı bir arkadaşımızın doktora çalışmasına konu edilmiştir. O tezini
bitirdiğinde inşallah sağlam bir neşrini okuma fırsatı elde edeceğiz.
Kara Dâvûd: Eserin
orijinal adı uzunca olduğundan müellifinin yani Karadâvûdzâde Mehmed b.
Ahmed’in adıyla anılan ve meşhur olan bu eser Delâilü’l-Hayrât adı
eserin Türkçe en meşhur şerhidir. Salâvata hasredilmiş bu eseri şerh ederken klasik
bir üslup takip edilmemiş, duaların aktarılması sırasında değişik konulara
geçilmiş ve bu konular farklı kıssa ve tasavvufî menkıbelerle desteklenmiştir.
Çok sayıda zayıf hadis ve İsrâiliyyat içermesinden dolayı eleştirilen bu eser
günümüzde de sevilerek okunmaya devam etmektedir. Birçok nüshası olan eserin
sadeleştirilmek suretiyle muhtelif neşirleri yapılmıştır.
Tarîkatü’l-Muhammediyye: Balıkesirli
Mehmed b. Pir Ali Birgivî’nin Arapça olarak yazdığı bu eser kısa bir giriş ve
üç bölümden mürekkeptir. Birçok yönüyle devrinin dinî, siyasî ve fikrî
atmosferini yansıtan bu kitapta sosyal hayatın bozulma sebepleri üzerinde durulmuş
ve kurtulma çarelerine değinilmiştir. Yazıldığı devirden günümüze kadar okunmuş
ve özellikle din adamlarının temel müracaat kitaplarından biri olmuştur. Eseri
Celâl Yıldırım günümüz Türkçesine tercüme etmiştir.
Mızraklı İlmihal: Anonim
olarak bilinen bu eserin XVI. asırdan sonra yazılmış olduğu düşünülmektedir.
Osmanlı toplumunda çok okunmakla kalmayıp ezberlenen ve sıbyan mekteplerinde
eğitim kitabı olarak kullanılan bu eser bir Müslümanın günlük yaşantısında
yapması, yapmaması ve bilmesi gereken şeyleri özet şeklinde anlatan bir
kitaptır. Okumak isteyenler İsmail Kara tarafından günümüz Türkçesine çevrilen
ve sonuna metni konan kitaba başvurabilirler.
Ahmediyye: Diyarbekirli
Ahmed Mürşidî Efendi tarafından kaleme 1746’da kaleme alınmış bu eser, mesnevî
nazım şekliyle yazılmış bir pendnâmedir. Belli bir tasnife tâbi tutulmamış
eserde seksen altı başlık bulunmaktadır. Dinî-didaktik karakterdeki bu eser
devrinin halk kültürünü ve ruhiyatını göstermesi yanında şark ruh ve kültürünün
özelliklerini ortaya koyması açısından da büyük bir eser sayılmaktadır. Eseri
Metin Yuluğ, latin harfleriyle nesre çevirerek şerh etmiştir.
Marifetnâme: Erzurumlu
İbrahim Hakkı’nın yazdığı, ansiklopedik mahiyette olan bu eser doğu ve batı
bilimlerinin birlikte ve halkın seviyesine inerek anlatıldığı bir kitaptır.
Yazıldığı günden beri kutsal bir kitap gibi okunup saklanan bu eserin önemli
bir özelliği, halk zevkini okşayan hakîmâne, didaktik ve sade söyleyiş
özellikleri gösteren şiirler içermesidir. Eserin günümüz Türkçesine çevrilmiş
neşirleri olmakla birlikte eksiksiz ve tam bir yayın yapıldığı hususunda
şüphelerimizi izale edecek bir çabayı maalesef şimdiye kadar göremedik.
Saydığımız eserlerin dışında Delâilü’l-
Hayrât, Siyer-i Nebi, Garibnâme, Vikâye Tercümesi, Muhtasar Tercümesi vs.
daha birçok kitap zikredilebilir. İlâveten menâkıbnâme türünde ve Hz.Ali’nin
cenklerini anlatan birçok eser de halkın talep ettiği türden kitaplardandır.
Son olarak bu mevzuya dair içinde
merak uyanan okuyucular için birkaç naçizane tavsiyede bulunalım. Buraya kadar
zikrettiğimiz eserlerin kendileri haricinde bunlar üzerine yapılmış tezler
mevcuttur ve YÖK’ün sitesinde aratıldığı takdirde ulaşılabilir. Keza halkın
okuduğu kitaplar hakkında yazılmış makaleler de bulunmaktadır. Ayrıca bahsi
geçen kitapların halkın dinî telâkkisi üzerinde ne yönde tesirlerinin olduğu
konusunda Hatice Kelpetin Arpaguş tarafından kaleme alınmış Osmanlı Halkının
Geleneksel İslam Anlayışı ve Kaynakları adlı bir çalışması vardır ki
mutlaka okunmalıdır.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder